Hürriyet Kasidesi

Hürriyet Kasidesi, çeşitli yenilgiler, geri kalmışlık ve efendilikten aşağılanmaya giden süreçte iradesini ve direncini kaybedip nispeten içine kapanan bir toplumu, sahip olduğu değerlere yeniden işlev kazandırarak bir bakıma onu yeniden var etme sevdası ve amacını güden bir manzumedir.

Şairin metne egemen üslubu inandığını söyleyen bir adamın sesi olarak yankılanır Yukarıda dikkatlere sunulan ‘duruş’un en önemli yanı budur.

Padişah ya da devlet büyüklerine yazılan kasidelerin yalan ve edebiyat oyunlarıyla dolu dünyasından birdenbire bir meydan adamının yüreklere nüfuz eden kararlı ve tekin sesi ile karşılaşırız.

1.Beyit

Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetten
Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı Hükûmet’ten

(Çağın değer yargılarının doğru yoldan ve samimiyetten sapmış görerek biz de kendi arzumuz ve saygınlığımızla Hükümet kapısından ayrıldık)

Bu beyit bir ideali, hayat görüşü, değer yargısı ve irade sahibi bir adamın ‘duruş’unu sergilemektedir. Geçerli olana uymak ve rahatını bozmak yerine yeni bir değerler sistemi kurmanın, bozuk olanla savaşmanın ve yeni bir insan tipi yaratmanın savaşıdır bu.

Bilindiği gibi Osmanlı devlet yönetim sistemi içinde bürokratların bir göreve gelip gitmeleri tamamen irâde-i seniyye ile mümkündü. Görevden alınmadıkça bir bürokratın rahatını ve elinde bulundurduğu nimetleri terkedip istifa etmesi düşünülmezdi bile.

Ancak Sultan, sadrazam ya da ilgili vezir tarafından böyle bir tasarrufa girişilebilirdi. İkbalin neredeyse tamamen devlet kapısında olduğu bir toplumda böylesine bir tavır koyabilmek için herhalde Namık Kemâl olmak gerekirdi.

Manzumenin ikinci beyti yukarıda sözü edilen yeni insan tipinin inşasının devam ettiğini göstermektedir.

2.Beyit

Usanmaz kendini insan bilenler halka hizmetten
Mürüvvet-mend olan mazlûma el çekmez iânetten

(Kendini insan bilenler halka hizmet etmekten usanmazlar; mürüvvet sahibi olanlar zavallılara yardım etmekten kaçınmaz)

Şairin bu beyitte irade ölçüsü olarak insan olmayı yeterli görmektedir. O halde halka hizmet bir makam ve mevkiin sunacağı fırsat değil insan olmanın gereğidir. Dünya iyi ile kötünün savaş alanıdır. Kötünün yanında kalmak kolay, karşısında mücadele etmek zor olandır. Mazlumun yanında olmak, ona yardım etmek zalimle mücadele anlamına gelir. Zulm insanın insana yaptığı kötülüğün adıdır. Bu kelime aynı zamanda karanlık anlamındadır. O halde karanlıkla (cehalet) ve kötülükle mücadele kendini insan bilen her bireyin borcudur.

Şair ilerleyen beyitlerde zaman içinde erozyona uğramış kimi değerlerin tamirine uğraşmaktadır.

3.Beyit

Hakir olduysa millet, şânına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr ü kıymetten

(Eğer millet şimdilerde hor görülmüşse onun şanına bir noksanlık geleceğini sanma; cevher yere düşmekle değerinden, özünden bir şey kaybetmez)

Burada olması gerekenle olanın karşılaştırması ve bir durum tespiti vardır. millet dediğimiz değerler bütününü bir ânın ya da bir gündelik kayıplar hanesinde kaybolacak bir kavram olmadığını bir mücevher gibi her zaman değerim muhafaza ettiğini dile getirir. Milletin bugün içinde bulunduğu zayıflık ve düşkünlüğün her zaman sürmesi söz konusu değildir.

Bir sonraki beyitte şair vatan kavramını ele almaktadır.

4.Beyit

Vücûdun kim hamîr-i mâyesi hâk-i vatandandır
Ne gam râh-ı vatanda hâk olursa cevr ü mihnetten

(Vücudun mayası vatan toprağıdır, bu bakımdan vatan yolunda acı ve sıkıntı çekerse bundan üzüntü duyulmaz)

Vatan toprağı ile bireyi birleştiren ve onu toprağın çocuğu yapan Namık Kemâl’deki bu sahiplenme duygusu öteki yazılarında da kendisini gösterir.

5.Beyit

Mûini zâlimin dünyâda erbâb-ı denâ’ettir
Köpekdir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten

(Dünyada zalimin yardımcısı aşağılık kişilerdir. İnsafsız avcıya hizmet etmekten zevk alanlar ancak köpeklerdir)

Bu beyitte Namık Kemâl, zalimlere yardımcı olanları köpek mesabesine indirgemektedir. Zira köpek insafsız avcının yardımcısı, yaltakçısıdır.

Köpek insafsız avcıya yardım etmek suretiyle kendi türüne (hayvanlara) ihanet etmiştir. Bir kemik parçası için bir başka türün (insan) yardımcısı olmayı kabul etmiştir.

Bu ironik yaklaşım şairin sanatının önemli sahnelerinden biridir. Şairin zalimle devrin yöneticilerini alçak kişilerle de (erbâb-ı denâet) bürokratları kasdetttiği malumdur.

6.Beyit

Hemân bir feyz-i bâkî terkeder bir zevk-i fâniye
Hayâtın kadrini âli bilenler hüsn-i şöhretten

(Hayatın değerini şöhretin güzelliğinden ve cazibesinden üstün tutanlar hemen geçici zevklere ebedî feyizleri tercih ederler)

Bu beyitte şair hayatın kıymeti üzerinde durmaktadır. Hayatın değeri geçici zevklerde, şöhretin güzelliğinde değildir. Bunlar gelip geçici şeylerdir. Hayatın değeri ölümsüz işler yapmak olmalıdır. Bu da kendi tutku ve ihtiraslarından, dünyanın ve tenin isteklerinden sıyrılmak, kendini ve potansiyelini kalıcı ve yararlı hizmetler için harcamak anlamına gelmektedir.

7.Beyit

Nedendir halkta tûl-i hayâta bunca rağbetler
Nedir insana bilmem menfaat hıfz-ı emânetten

(İnsanlarda hayatın uzamasına bunca düşkünlük nedendir? İnsan Allah’ın kendisine verdiği emaneti koruyacağına niçin ondan menfaat beklemektedir?)

Şair burada insanların daha uzun yaşama konusundaki ısrarından şikâyet etmektedir. Can Allah’ın insana verdiği bir emanettir ve insan onu teslim edeceği güne kadar korumakla yükümlüdür. Böyle bir hüküm varken insanların hayatlarına zarar vermesinden korkacakları işlere girişmemelerinin (korkmaları) sebebi nedir? Diye sormaktadır. Namık Kemâl’de ölüm klâsik İslâm ve Şark anlayışının bir tezahürü olarak kolay bir hadise olarak kendisini gösterir.

8.Beyit

Cihânda kendini her ferdden alçak görür ol kim
Utanmaz kendi nefsinden de âr eyler melâmetten

(Kendi nefsinden utanmadan başkalarının ayıplanmasından korkan kişi kendini herkesten daha alçak görür.)

Namık Kemâl bu beytinde insanın kendisiyle barışık olması gerektiği hususu üzerinde durur. Bir insan karakterinin ilk hesaplaşacağı yüz kendisidir. Kendisiyle ikilem halinde bulunan insanların işlerinde ve davranışlarında birlik olmak ve dirlik olmaz.

9.Beyit

Felekden intikâm almak demektir ehl-i idrake
Edip tezyîd-i gayret müstefîd olmak nedâmetten

(Akıllı insanlar için yaptıklarından (hatalar) pişman olup çalışmalarını arttırmaları felekten intikam almak demektir.)

Şair bu beytinde bir meziyeti gündemle getirmektedir. Akıllı kişi hatalarından ders çıkaran kişidir. Akıllı kişi çalışma temposunu arttırıp daha çok şey yaratan ve böylece dünyanın insanı ayartan cazibesinden kurtulmuş olan kişidir.

Felek (dünya) insanı kendine benzetmeye çalışır. Şairin yeni insan tipinde feleğin oyununa gelmeyen irade sahibi bir birey profili vardır.

10.Beyit

Durur ahkâm-ı nusret ittihâd-ı kalb-i millette
Çıkar âsâr-ı rahmet ihtilâf-ı re’y-i ümmetten

(Başarının hükümleri milletin kalbinin birliğinde durur; rahmet eserleri ümmetin farklı görüşlerinin ortaya konmasından ve tartışılmasından çıkar)

Bu beyitte şair, Hz. Peygamber’in “Ümmetimin ihtilâfı rahmettir” hadis-i şerifini nazma dökmüştür.

Buna göre; başarıya ulaşmak için bütün milletin aynı heyecanı duyması ve aynı ideale sarılması gerekir.Ayrılığın olduğu yerde başarı gelmez.

Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur. Ümmetin doğru bir kararda buluşabilmesi çeşitli fikirlerin ortaya atılması ve bunların tartışılmasıyla mümkündür.

Bu meşveret (şûra) düşüncesinin ta kendisidir. Kendisi de bir meşveret ve meşrutiyetçi olan Namık Kemâl, ülkenin yetiştirdiği zekâların devlet yönetimine katılması ve söz hakkı olmasından yanaydı.

Bu bakımdan bu beyit şairin siyasi düşüncelerine İslâmî kaynaklardan delil araması yerinde bir davranış olarak görünmektedir.

11.Beyit

Eder tedvîr-i âlem bir mekînin kuvve-i azmi
Cihân titrer sebât-ı pây-ı erbâb-ı metânetten

(İktidar sahibi kişinin azim gücü düzenin bir düzene girmesini sağlar; metânet sahibi kişilerin ayaklarını sağlam basmasıyla dünya titrer)

Şahsî ve millî irade Namık Kemâl’de önde gelen karakter unsurlarından biridir. O, bireyin irade ve üstünlük sahibi olmasını arzular. Zorluk karşısında geri çekilen, zulmün önünde baş eğen, küçük hesap ve çıkarların peşinde koşan iradesiz insanlar onun yeni insan tipini inşa ederken görmek istemediği davranışlardır.

Kolektif bilincin daha çok önderde tezahür ettiği bir gelenekten gelen Namık Kemâl için irade sahibi olma ve inisiyatif alma cesaretini gösterme bir varoluş gayesi haline gelmektedir.

12.Beyit

Kazâ her feyzini her lutfunu bir vakt için saklar
Fütûr etme sakın milletdeki zâ’f u betâetten

(Kader her iyiliğini her feyzini bir zaman için saklar; milletteki gevşeklik ve zayıflıktan sakın korkma!)

Namık Kemâl bu beyinde üçüncü beyitinde anlamını tekrarlamaktadır. Kader Tanrı’nın insanlar ve milletler için önceden çizdiği hayat yoludur. İniş çıkışlarla, başarı ve başarısızlıklarla doludur. Bu bakımdan bir durumun sonsuza dek süreceği düşünülemez.

Burada bireylerin ve onların oluşturduğu milletin irade göstermesi gerektiği konusu işlenmiştir. Millet bireylerin oluşturduğu zincirden meydana gelmiştir. Bir halkanın hareketi bütün zinciri dalgalandırır.

13.Beyit

Değildir şîr-i der-zencîre töhmet acz-i akdâmı
Felekte baht utansın bî-nâsib erbâb-ı himmetten

(Zincire vurulmuş aslana ayaklarının güçsüzlüğü töhmet değildir; bu dünyada nasipsiz himmet sahiplerinden talih utansın)

Bu beyitte şair kendi siyasal durumunu dile getirmektedir.

Bilindiği gibi Namık Kemâl, Vatan yahut Silistre piyesinin tiyatrolarda oynanması ve halkta uyandırdığı yüksek heyecana sebebiyet veren taşkınlıklar yüzünden sorumlu tutularak sürgüne gönderilmiştir.

Avrupa ve kısa İstanbul ikametlerini saymazsak kısa hayatının büyük bir kısmını Kıbrıs, Sakız, Rodos, Midilli adalarında sürgünde geçirdi.

Bu beyitteki ayakları bağlanan aslan şairin kendisidir.

Himmet sahipleri (Saray) o himmeti (iyiliği) kullanmaktan uzaksa bundan aslan değil nasipsiz himmet sahipleri utanmalıdır, demek istiyor.

14.Beyit

Ziya dür ise evc-i rif’âtinden ıztırârîdir
Hicâb etsün tabiat yerde kalmış kâbiliyetten

(Işık yüksekliğin doruğundan uzaksa bu zorunluluktandır; tabiat yerde sürünen kabiliyetten utansın)

Bir önceki beyitle aynı anlamı dillendiren bu beyitte, ülkenin aydınlarının olması gereken yerde olmadıklarından şikayet edilmektedir. Burada anahtar kelime Ziya’dır. Bilindiği gibi ışık anlamındaki bu kelime ancak yükseklerde olduğu zaman etrafa ışık saçar ve aydınlatır.

Yerde sürünen ışık (şair burada sürgündeki Osmanlı aydınlarını kastediyor) etrafına ışık saçamaz. Tabiat kendi yarattığı bu değerlerin gerektiği yerlerde olmamasından utanmalıdır. Beytin anlamının biraz zorlanması halinde Ziya kelimesiyle Namık Kemâl, kendisi gibi sürgünde bulunan arkadaşı Ziya Paşa‘ya bir gönderme yaptığını söyleyebiliriz.

15.Beyit

Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i Osmâniyânız kim
Muhammerdir ser-â-pâ mâyemiz hûn-ı şehâdetten

(Biz o Osmanlı boyunun ulu soyundanız; mayamız bütünüyle şehadet kanıyla karılmıştır.)

Bu beyitte şair Osmanlılığını vurgular. Kolektif ben işaret ettiği anlamını bulur: Biz! . Bütün bu meziyet ve hasletlere sahip olan insanın soyu Osmanlılara dayanmaktadır ve gücünü de oradan alacaktır. Namık Kemâl uğradığı sürgün ve gördüğü muamelelere karşı devletine ve onu bugüne kadar getiren hanedanla ters düşmekten kaçındı.

16.Beyit

Biz ol âlî-himem erbâb-ı cidd ü içtihâdız kim
Cihân-girâne bir devlet çıkardık bir aşiretden

(Biz o yüce hamiyetli çalışkan ve güçlü kişileriz ki bir küçük aşiretten dünyaya hükmeden bir devlet çıkardık)

Küçük bir aşiretten dünyaya hükmeden bir devlet çıkarmanın yolu hamasetten, tembellikten ve ayrılıkçılıktan değil, çalışmaktan hamiyet sahibi olmaktan ve bunu çevreye yansıtmaktan ve ciddiyetten geçmektedir.

17.Beyit

Biz ol ulvî nihâdânız ki meydân-ı hamiyetde
Bize hâk-i mezâr ehven gelir hâk-i mezelletten

(Biz o yüce yaratılışlı bir milletiz ki hamiyet meydanında ayaklar altında toprak olmaktansa ölmek daha ehven gelir)

Şair ‘biz’ zamiriyle yeni insan tipinin olması gereken hasletlerini inşa etmeye devam etmektedir. Buna göre, hamiyet meydanında ezilip aşağılanmaktansa onuruyla ölmek daha iyidir.

Bu bizim yaratılışımızın öngördüğü bir davranış biçimidir. Tarihî hafızamızda yer eden sık sık telaffuz ettiğimiz ‘ya istiklal ya ölüm’ cinsinden keskin ve kararlı bir tercih bağlamı bu düşüncenin dışavurumlarından biridir.

18.Beyit

Ne gam pür-âteş-i hevl olsa da gavgâ-yı hürriyet
Kaçar mı merd olan bir cân için meydân-ı gayretten

(Hürriyet mücadelesi korkulu bir ateş olsa da dert değil; insan olan bir can için mücadele meydanından kaçmaz)

Şairin getirdiği kıstas hürriyet için gerektiğinde ölüneceğidir. Zira şair hürriyetsiz bir hayatı önemsememektedir. Tanzimat edebiyatının geneline bakıldığında aslında ana hatlarıyla bir ‘hürriyet’ edebiyatı olduğu görülecektir.

Romanlardan, öykülere, piyeslerden şiirlere kadar ele alınan en güçlü tema hürriyettir. Son dönem Osmanlı aydınlanmasının dönüp dolaştığı konu da hürriyettir.

19.Beyit

Kemend-i can-güdâzı ejder-i kahr olsa cellâdın
Müreccahdır yine bin kerre zencîr-i esâretten

(Cellâdın can yakan kemendi acımasız bir ejder olsa yine de bin defa daha esaret zincirinden iyidir)

Bir başkaldırı havası taşıyan bu beyit Namık Kemâl gibi ülkesinin durumundan acı çeken muhalif bir ruhun ortaya koyduğu irade ve kararlılığı göstermektedir.

Yukarıdaki beyitle aynı anlam etrafında dönmektedir. Yine, esir yaşamakla özgür kalmak arasında bir tercih söz konusudur. Şairin tercihi aslında çoktan karara bağlanmış bir hükümdür. Esir olmaktansa ölmek daha iyidir.

20.Beyit

Felek her türlü esbâb-ı cefâsın toplasın gelsin
Dönersem kahpeyim millet yolunda bir azîmetten

(Felek her türlü eziyet araçlarını toplasın gelsin; millet yolunda bir hizmetten dönersem kahpeyim)

Şairin meydan okuyuşunun adresi bu kez felektir. Felek (dünya / talih) insanları temel gayelerinden uzaklaştıran tuzaklar hazırlar. Onları kendi esiri haline getirip tutku ve ihtiraslarının ağında düğümlemek ister.

Aynı felekten şikayet 9. beyitte de dile getirilmişti. Bu defa bir meydan okuma söz konusudur ve öznenin kararlılığı ile imanını göstermektedir.

Üstelik mücadele edilen değer ‘millet yolunda bir hizmet’tir. Şairin yukarıdan beri çizmeye çalıştığı yeni insan profiline pek yakışan bir davranış vurgulanmaktadır.

Yeni insan kötü talihiyle, felekle de mücadele ederek millet için en hayırlı iş neyse onu yapacaktır.

21.Beyit

Anılsın mesleğimde çektiğim cevr ü meşakkatler
Ki ednâ zevki a’lâdır vezâretten sadâretden

(Bu yolda çektiğim sıkıntılar, acılar anılsın, bunun en basit zevki bile vezirlikten sadrazamlıktan daha iyidir)

Hayatının büyük bir kısmını sürgünlerde ve zoraki devlet hizmetlerinde geçiren Namık Kemâl’in kendisi gibi sürgünlerde yaşayan Fransızların büyük şairi Victor Hugo’yu birçok balamdan beğendiği bilinmektedir. Onun sürgünden muhteşem bir dönüşle Paris’e girişi ve itibar görmesi sürgünde yaşayan aydınlara hep bir umut tablosu olmuştur.

Fakat Namık Kemâl bu görkemli dönüşü gerçekleştiremedi fakat milletin hafızasında ebediyen yaşayacağım hissetmiş olmalıdır. Bu bakımdan kendine çizdiği hayat yolu mücadele ve zorluklarla doludur. Bu tür meşakkatlerin mükâfatı ancak milletin yüreğinde ve belleğinde yaşamakla ödenir.

22.Beyit

Vatan bir bî-vefâ nâzende-i tannâze dönmüş kim
Ayırmaz sâdıkân-ı aşkını âlâm-ı gurbetten

(Vatan bir vefasız ve alaycı sevgiliye dönmüş; öyle ki aşkına bağlı olanları gurbet acılarından ayırmıyor)

Şair bu beyitle tekrar vatan kavramına geri dönmektedir. Bu kez vatanın kendisi değil ondan uzakta olmak zorunda kalanlar yani kendi gibiler dikkatlere sunulmaktadır.

Eski şiirden gelen bir etkiyle vatan kendisini sevenlere vefa göstermemekte, yüz vermemektedir. Halbuki ortada fiilî bir durum vardır ve mesele bir kelime oyunundan öte ciddî bir durum arz etmektedir. Eski şiirdeki imge burada gerçeğe dönüşmüştür. Vatanın sevenlerine yüz vermemesi ondan ayrı sürgünde yaşamak zorunda kalan şair gibileri kendisine geri döndürecek çağrıyı yapmamasıdır. Bu elbette Padişah ya da Sadrazamın yapacağı bir tasarruftur. Fakat imge yerli yerinde kullanılmıştır.

23.Beyit

Müberrâyım recâ vü havfden, indimde âlîdir
Vazifem menfaatten hakkım agrâz-ı hükûmetden

(Ben korkudan, yalvarma ve yakarmadan uzağım; benim indimde görevim menfaatimden hakkım da hükümetin kötü niyetlerinden daha üstündür)

İnsanın indinde hakkı, hükümetin kötü niyetlerinden daha üstün olmalıdır. Bu bir hak arama tarzıdır ve kararlılığı gösterir.

Hükümetin kötü niyetleri (hapis, sürgün, para cezası, işten el çektirme vb.) bir hak arayışım kesintiye uğratmamalı, vazgeçirmemelidir. İnsan rica ve korku ekseninde yaşamamalıdır. Şair alışık olan hayat tarzına karşı çıkmaktadır.

24.Beyit

Civân-merdân-ı milletle hazer gavgadan ey bî-dâd
Erir şemşîr-i zulmün âteş-i hûn-i hamiyetten

(Ey adaletsiz, milletin yiğitleriyle kavga etmekten sakın! Senin zulmünün kılıcı hamiyet ateşinin karşısında erir.)

Şairin meydan okuyuşlarının bir örneği olan bu beyitte muhatap doğrudan doğruya Saray’dır. Şairin üslubu birdenbire hırçınlaşır.

Zulüm manzumenin gündemine yeniden girer. Şair bu tavrıyla bütün bir milleti arkasına alıp zulümle mücadeleye girişen bir önder konumundadır.

25.Beyit

Ne mümkün zulm ile bî-dâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idraki kaldır muktedirsen âdemiyetten

(Zulm ile işkence ile hürriyeti ortadan kaldırmak mümkün değildir; eğer gücün varsa insanoğlundan idraki kaldırmaya çalış)

Hüriyeti zulüm ile işkence ile ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bir insanı hapse atabilirsiniz fakat dimağını, aklını, ruhunu asla hapsedemezsiniz. ‘

26.Beyit

Gönülde cevher-i elmâsa benzer cevher-i gayret
Ezilmez şiddet-i tazyikten te’sîr-i sikletden

(Gönülde çalışma cevheri elmas cevherine benzer; ağırlığın şiddetinden baskının tazyikinden ezilmez)

Şair bir kez daha ‘gayret’ kelimesine dönmektedir. Çalışmak ve gayret etmek Namık Kemâl’de en önemli temel ilkelerden biridir. O dünyadaki gelişmişliğin bir tesadüfün eseri olmadığını iyi kavramıştır.

Çalışmadan da bir şeyin elde edilemeyeceğini iyi bilmektedir. Bu bakımdan 9. beyitteki anlamı bir kez daha tekrarlamaktadır. Ne baskı ne zulüm ne de başka bir şey gönüldeki çalışma cevherine nüfuz edemez.

27.Beyit

Ne efsûnkâr imişsin âh ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten

(Ey hürriyetin güzel yüzü, sen ne büyülü imişsin! Gerçi esaretten kurtulduk ama bu kez de senin aşkının esiri olduk)

Bu beyitle hürriyet kavramı bir kez daha varlığını hissettiriyor. Bu defa güzel yüzlü bir kıza benzetilmektedir. Hürriyet insanı esaretten kurtaran fakat kendine âşık eden bir güzeldir.

Böylece esaret yön değiştirerek devam etmektedir. Bu kelime oyununun şiire kattığı bir rahatlık vardır. Şair o hırçın üslubundan kurtulmuş daha durgun ve şairane bir üsluba kavuşmuştur. Bu bir sonraki beyitte de devam eder.

28.Beyit

Senindir şimdi cezb-i kalbe kudret setr-i hüsn etme
Cemâlin tâ ebed dûr olmasın enzâr-ı ümmetden

(Şimdi kalbi fethedecek güç sendedir; güzelliğini gizleme. Güzelliğin milletin bakışlarından sonsuza dek uzak kalmasın)

Bu bir dua beytidir. Şair milletinin sonsuza kadar hürriyet içinde yaşamasını dilemektedir.

İstiklâl Marşı şairine çok ilham veren bu beyit, ‘şenindir’ ifadesiyle bir dönemin bitip yeni bir dönemin başladığına inanmak isteyen bir şairin dileği olarak da anlam kazanmaktadır.

29.Beyit

Ne yâr-ı cân imişsin âh ey ümmîd-i istikbâl
Cihânı sensin âzâd eyleyen bin ye’s ü mihnetden

(Ey geleceğin umudu! Sen ne can dostuymuşsun; dünyayı bütün üzüntü ve sıkıntılardan kurtaran sensin)

Kötü zamanlar yaşayan her duyarlı birey gibi şair de geleceğe olan inancım dile getirmektedir.

İstikbâl ümidi her insan için elde edilmesi mümkün bir hazine gibi heyecan vericidir. Mevcut ümitlerini geleceğe erteleyenler için istikbal daha da anlam kazanır.

Bu bakımdan geleceğe inanmaktan ve ondan çok şey beklemekten başka çaresi yoktur.

30.Beyit

Senindir devr-i devlet hükmünü dünyâya infâz et
Hüdâ ikbâlini hıfz eylesin her türlü âfetten

(Hükmetme çağı şimdi senindir, hükmünü dünyaya duyur; Allah ikbalini her türlü belâdan korusun)

Artık bir ‘hürriyet çağı’na girilmiştir. Tarihin bu akışını hiçbir güç durduramayacaktır. Şair bunu yaklaşık 150 yıl önceden müjdelemektedir.

Gerçi bugün onun hayal ettiği çizgiyi çoktan geçtik; fakat bu öngörünün o tarihlerde yapılması bizce çok anlamlıdır. Bu âdeta gelecek yüzyıla gönderilmiş bir mektuptur.

Bizler bugün bu mektubu memnuniyetle okumaktayız. Namık Kemâl’in taklide, bayağılığa ve hamasete düşmeden yaptığı bu öngörü alkışlanacak mahiyettedir.

31.Beyit

Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletden

(Ey yaralı kükreyen aslan! Senin gezdiğin güzel sahralar zulmün köpeklerine kaldı, artık gaflet uykusundan uyan!)

Manzumenin bu son beyti Orhun Abideleri’nde geçen “Ey Türk! Titre ve kendine dön!” cinsinden bir uyarıdır.

Şairin aslan diye hitab ettiği nesne, manzumenin başından beri çizmeye çalıştığı yeni insan tipinden başka bir şey değildir.

Genel olarak bakıldığında şairin, hürriyet, hamiyet, zulümle mücadele, insan olmanın hükmü ve değeri, vatan aşkı, korku, acizlik, hak, meşveret, millet gibi kavram ve unsurlar üzerinde yoğunlaştığı görülür.

Şair edebiyatımızda ‘sosyal şiir’in en güzel örneklerinden birini vermiştir. İfadelerdeki samimiyet ile şairlerin hayat hikâyesiyle örtüşen düşünceler manzumeyi daha kıymetli yapmaktadır.

Bu bakımdan Namık Kemâl’in hafızalardaki en kuvvetli eseri budur. Öteki birkaç eseri ile birlikte ona “Vatan ve hürriyet kahramanı” denmesinin sebebini burada aramak gerekir.

Kaynak: Ali İhsan Kolcu, Tanzimat Edebiyatı-1 (Şiir), Salkımsöğüt Yay.